Günün birinde dünyanın çok ıssız bir köşesinde uzun ağaçları, tatlı berrak suları olan yeşil mi yeşil, büyük mü büyük bir orman varmış. Bu ormanda herkes herkesle çok iyi anlaşırmış. Keçiler ineklerle oturmayı, ağustos böcekleri bülbüllerle şarkı söylemeyi, çitalar aslanlarla yarışmayı çok severmiş. Fakat bu güzel ormanda kimseyle anlaşamayan bir tek zürafa varmış. Bu arkadaşımızın en büyük kusuru çok kibirli olmasıymış aynı zamanda çok da önyargılıymış. Kendini hep en güzel olarak görür ormandaki diğer hayvanları da kusurlarından dolayı küçük görürmüş. Belki başka sebepten belki de bu yüzden zürafa hep yalnız kalırmış. Bir gün karnı acıktığında yiyecek bulmak için yola koyulmuş. Yol üzerinde bir sarısabır ağacı görmüş ve büyük bir iştahla yiyip bitirdikten sonra eve dönüş için tekrar yola koyulmuş.
Yolda ilerlerken sağ tarafında çok eğlenerek şarkı söyleyen bülbülleri ve ağustos böceklerini görmüş. Ormandaki diğer hayvanlar da onlara eşlik ediyormuş. Bunu gören zürafa onlara çok imrenmiş. Aynı zamanda kendisinin hiçbir zaman böyle dostları olmadığı için de üzülmüş. Tam o anda ormandaki diğer hayvanlar gibi eğlenebileceği bir dost edinmeye karar vermiş. Evine giden yolda sağa sola bakarak yürümeye başlamış. Karşısına ilk olarak bir sincap çıkmış. Kendisi çok uzun olduğundan sincabı görünce ‘’Ne kadar da küçük bana en az benim kadar uzun bir dost lazım.’’ demiş. Biraz daha yürümüş bu kez karşısına bir ayı çıkmış.
Ayı ona merhaba demiş fakat bizim zürafa ‘’Sesi ne kadar kalın ve vücudu ne kadar da çirkin, bana en az benim kadar güzel ve kibar bir dost gerek. ‘’ demiş. Biraz daha yürümüş. Bu kez de karşısına muhabbet kuşu çıkmış. Hem sesi hem kendisi çok güzelmiş. Zaten ormanda güzelliğiyle tanınırmış bu muhabbet kuşu. Bu nedenle zürafa tanırmış onu. Görünce düşünmüş ‘’Hem sesi hem kendisi çok güzel aynı zamanda benim gibi kibar da .’’ demiş fakat bu kez de ‘’Benim dostum ben daha güzel benden daha kibar olamaz.’’ diyerek muhabbet kuşunu da istememiş. Birkaç adım atmış ve bir de ne görsün eve varmış. Yine evine yalnız girmek zorunda kalmış. Eve gelince çok üzülmüş. O anda pencereye konan keklik zürafanın bu üzgün haline dayanamayarak pencereyi tıklatmış:
– Merhaba zürafa kardeş ben keklik, seni öyle üzgün görünce dayanamadım nedir derdin, demiş ve zürafa:
– Evimden yemek yemek için yola çıktım. Yemeğimi bitirdikten sonra eve doğru gelirken ormandaki diğer komşularımın birlikte ne kadar eğlendiğini gördüm. Birlikte şarkılar söyleyip dans ediyorlardı. O zaman onlara çok imrendim ve o anda kendime bir dost bulmaya kesinlikle karar verdim. Gel gör ki kendime uygun bir dost bulamadan eve varmışım, eve yine yalnız girdim. Buna üzülüp dururum. Keklik:
-Eve gelirken kimseyle karşılaşmadın mı zürafa kardeş, nasıl dost bulamazsın?
-Karşılaştım, karşılaşmaz olur muyum hiç? İlk olarak bir sincapla karşılaştım boyu çok kısaydı tanışmak istemedim. Keklik:
-Ama sincap çok komiktir hepimizi güldürür. Zürafa:
– Sonrasında ayıyla karşılaştım. Bana merhaba dedi, sesi çok kalındı ve çok çirkindi. Benimle dost olabilecek güzellikte değildi. Keklik:
– Ama ayı çok yardımseverdir. Ormandaki bütün hayvanların bir ihtiyacı olsa hemen ayının yanına giderler. Zürafa:
– Son olarak da muhabbet kuşuyla karşılaştım. Keklik:
– Güzelliğiyle meşhur olan mı? Zürafa:
-Evet. O da dost olmak için hem sesi hem kendi fazla güzeldi. Yanımdaki dostun ormanda benden daha çok ilgi çekmesini istemiyorum. Keklik:
-Muhabbet kuşu çok alçakgönüllüdür. Buluştuğumuz zaman bize en sevdiğimiz şarkıları söyler, aynı zamanda bizi çok eğlendirir. Çok yanlış yapmışsın zürafa kardeş. Biz birbirimizin dış görünümüne bakmayız çünkü önemli olan bu değildir ki. Mesela bir gün sağ kanadımı ağaca çarptığım için yara olmuştu, bir süre uçamadım ve yuvamda dinlendim. Ormandaki tüm dostlarım ziyaretime geldi, hepsi bana yardımcı oldu. Bülbül kardeş bana her gün yemek getirdi, kolumu sardı. Muhabbet kuşu bana sevdiğim şarkıları söyledi, beni neşelendirdi. Sincap kardeş ziyaretime geldi, beni eğlendirdi. Çünkü dost olmak için güzel olmaya, uzun olmaya hatta kibar olmaya gerek yoktur. Dost demek kötü gününde, iyi gününde seni yalnız bırakmaz. Yardıma ihtiyacın olduğunda yardımına ilk o koşar. Birlikte gülersin, bazen şarkılar söylersin. Mesela ormandaki dostlarımla çok iyi anlaşırız ama hepimiz ne kadar farklıyız. Bazılarımız uçabiliyor, bazılarımız uçamıyor; bazıları çok uzun bazıları ise çok kısa. Yağmur yağdıktan sonra sen hiç gökkuşağı gördün mü?
– Evet, gördüm çok güzeldir. Keklik:
-İşte biz de dostlarımla gökkuşağı gibiyiz. Hepimiz farklıyız ama bizi güzel yapan bu farklılık. Hepimiz gökkuşağının renkleri gibiyiz bir araya gelince çok güzel gözüküyoruz.
-Çok haklısın keklik kardeş senin gibi düşünemedim. Kibirlilik ettim belki böyle yapmasaydım benim de dostlarım olabilirdi. Keklik:
-Eğer istersen dost olabiliriz. Zürafa:
-Çok isterim demiş ve bundan sonra zürafa ile keklik çok iyi iki dost olmuşlar. Zürafa artık kimsenin dış görünüşünü önemsemediği için ormandaki ayı ve sincapla da diğerleriyle de çok iyi anlaşır olmuş. Artık onun da çok sevdiği dostları olmuş. Gökkuşağının yeni rengi zürafa olmuş ve bu masal da burada bitmiş. Gökkuşağının en güzel renkleri kibirsiz, önyargısız ve iyi dostluklar için o yıl gökyüzünde tüm güzelliğiyle kendini göstermiş.
Vermek istenilen ders çok güzel ve çok beğendim.
Yazıdaki aktarılmak istenen bilgi, mesaj, duygu çok iyiydi öğretmenim.
çok güzel bir yazı olmuş eline sağlık
Bence de gayet muhteşem ders verici ve mutlaka insanların örnek alabilmesi bir yazı aransa tam da bu yazı derdim kesinlikle
alabilmesi için bir yazı aransa